BARAN'dan... Kâim ve Dâim...
Tarihin akışı, zamanın ruhu... Bu tip ifadeler kâinatın ve tabiî, insanın sürekli dönüşüm geçirdiğini, hiçbir zaman aynı kalmadığını, ama diğer taraftan da farklı kalıplarla da olsa geçmişini yaşattığını anlamak için kullanılır veya en azından biz öyle kullanıyoruz. Hâdiseler, kişiler, eserler hep bu akışın unsurları, bu ruhun onu oluşturan tonları... Kendisini oluşturan parçalardan daha fazla bir şey olan bütün/ruh burada nedir?
Mutlak düşünceye göre, insanî oluşumu tamamlamak üzere yine insanı oluşturan ruh ve nefs, hak ve bâtıl zıtlıklarının insanda ve ondan oluşan cemiyette kapışmasıdır. Sonunda ilahî kelamla hakkın kazanacağı beyan edilen bu kapışma, bütün tarihi oluşturan asıl diyalektiktir.
Şimdi, bu kısa izahtan sonra sermayedar-çalı-şan çatışmasını, kırıp dökmeden, kanunî çerçeve içerisinde, yine sermayedarların zımnî müsaadesiyle kurulan sendikalar yoluyla bir tarafın diğeri aleyhine fazla gelişmesine izin vermeden sulha kavuşturmak, batı kapitalizminin 19. asırda bulduğu bir çözümdür.
Belki çok kaba bir tarif gibi gelebilir kulağa, ancak batı kapitalizminin emperyalizmle tüm dünyanın kaynaklarını ülkelerine akıtıp çalışanlara ve onların oluşturduğu teşekküller olan sendikalara sus payı vermesinin, 20. asırda batı ekonomisine nasıl bir düzen getirdiği inkâr edilemez. Bu durum, tabiî, sendikanın bir kurum olarak "kötü" olduğu anlamına gelmez, sadece bir hakikatin ifadesidir.
Bu tarihi gelişimi gözardı edip Türkiye'deki sendikacılığın cemaziyelevvelini ortaya koymadan mevcut durumun anlaşılması düşünülemez. Türkiye'de sendika Türk halkının rejimi denetleme ve dönüştürmede kullandığı bir araç mı, yoksa bilakis rejimin halkı denetlemede kullandığı manivelalardan biri mi?
***
Bu sayımızda çalışanların hakkı mevzuunu işledik. Sendika ağalığına yol açan sendikalaşma değil, sendika çevresinde işçi-memur tüm çalışanları ve emek hakkını savunmayı amaç ediniyoruz. Emeğin hakkının korunmasını, işçinin emeğinin karşılığını almasını istiyoruz. Kapitalist ve Marksist düzende adaletin olamayacağını ve çalışanların da sömürü-leceğini ifade ediyoruz.
Ticareti ve müteşebbisliği helal görürken, urla-şan ve sömüren sermayeye karşı geliyoruz. Keza, herkesi tekdüze gören ve insanı robotlaştıran mark-sizmi de eleştiriyoruz.
Sırf ekonomik boyutta bile emeğin hakkını savunuyoruz. Köle ve paryalık sistemine ekonomik açıdan da ciddi eleştiriler ve teklifler getirmenin önemine dikkat çekmek istiyoruz. İnancımızdan ve ideolojimizden(BD-İBDA dünya görüşü) gelen hak ve adalet gereği. Yoksa, hayat gayesi maaşına zamdan ibaret bir "ekonomik insan"ı savunmuyoruz. Paralı köleliğin iyisine razı olanlarla, hakkını arayanları bir kefeye koymuyoruz. İnsan "ekonomik hayvan" değildir.
Bir kuruşumuzun bile yağmalanmaması gerektiğine inanıyoruz ve bir kuruşumuza bile sahip çıkma bilincinin uyarılmasını istiyoruz. "Çek elini cebimden namussuz!" haykırışını dillendirmek istiyoruz.
Hakkımıza sahip çıkma bilinci, ister maddî olsun, ister kültürel olsun, çok önemlidir.
Devrimizde, ekonomik sömürüyle kültürel emperyalizm içiçe. Dolayısıyla herhangi birini uyarmak, diğerini de uyarabilir. Gönüllü köleler uyanmak istemese de,kendinin ve cemiyetin hakkını arayan soylu ruhlar her zaman olacaktır ve topluma
ışık tutacaktır.
Gönüldaşımız M. Yavuz Uçum, "hayatî öneme haiz" iktisad mevzuunu sendikalığın kısa tarihçesiyle sizler için işliyor.
Keza, yazarımız Özlem Turplu da, sendikalar üzerine kısa ve çarpıcı yazısıyla karşınızda.
Sendikalarla yaptığımız mülakatları bulacaksınız sayfalarımızda: Petrol-İş Başkanı Mustafa Öz-taşkın, Hak-İş Salim Uslu, KESK'ten Emirali Şimşek, Birleşik Kamu-Sen'den Hasan Kütük.
Emeğin hakkını arayan ve emperyalist sömürü düzenine isyan eden yazarımız Yıldırım Koç'un yazısının, bu mevzuu kapakta işlememizde bize ilham verdiğini de belirtelim.
İBDA Mimarı sayın Salih Mirzabeyoğlu'nun, Baran'dan tefrika edilen ve büyük bir alaka uyandıran "Ölüm Odası-B-Yedi" eseri vesilesiyle gördük ki, bildiğimizi sandığımız kelime ve kavramlar, çok farklı mânâlara gelmektedir. Tekrar tekrar okumak ihtiyacını hissettiriyor Salih Mirzabeyoğlu...
Gönüldaşımız Fatih Turplu'nun "Ölüm Odası" üzerine yazısını da sizlere sunuyoruz, Bolu F Tipi Cezaevi'ndeki enteresan anısıyla...
Gönüldaşımız Carlos, Venezuella devrimi ve yozlaştırılması üzerine dikkat çekici tesbitlerde bulunuyor.
Gönüldaşımız Fazıl Duygun, hâlen Ankara Sincan F Tipi Cezaevinde.
Üstad'ın "1917 Moskof İhtilâli ardından çizilmiş, gayet sanatlı bir propaganda desenidir. (b.d.) markasının bulunduğu yerde
Kâim ve dâim kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder