31 Aralık 2010 Cuma

FERD-CEMİYET-EŞYA VE HADİSELER EKSENİNDE “STRES”

Dr. Fatih Damla

“Buz tutmuş bir nehre düştüğünüzde, eli bıçaklı bir saldırganla karşılaştığınızda yahut ilk paraşüt atlayışınızda dehşete kapılırsınız ve vücudunuz benzer biçimlerde tepki gösterir...”

Dikkat edilirse bunlar ânlık davranışlar; ama biz bu ânlık davranışları değil cemiyet içerisindeki yaşantımızın bizlerde oluşturduğu kronik bir etkilenmeden ve bunun neticelerinden bahsediyoruz. Zaten “genel anlamda stres” ifadesiyle “Buz tutmuş bir nehre düşen insanlar”ın durumu kastedilmiyor. Bunun yanında, ânlık davranışların etkilerine benzer sürekli bir “durumdan”, her türlü oluşumuzu etkisi altına alan aktif bir “zorlanma”dan bahsediyoruz.

“Stres etkenlerinin yol açtığı fizyolojik uyarılmanın olumsuz özellikleri üzerinde durduk. Ne var ki araştırmalar, kesintili stres sebeplerine maruz kalmanın daha sonra fizyolojik dayanıklılık biçiminde yararları olabildiğini göstermiştir. Özünde, kesintili stres (iyileşme dönemleriyle birlikte zaman zaman strese maruz kalmak) zamanla stres toleransına yol açar...”

***

Eğer usulünü biliyorsanız bir otobüsü hareket ettirebilir hatta onunla ülkeler dolaşabilir, bir uçağı havalandırabilirsiniz. Bunun yanında gerekli bilgi, beceriye sahip değilseniz iki tekerlekten ibaret bisikletin üzerinde duramayabilir, iki adım götürmeyi beceremeyebilirsiniz?.. Stres?..

İnsanların anlaşabilmesi “bildirilebilme” ile mümkün... Bu ise hakikat hükmünün insanlardaki müşterekliğiyle, yani “ben” ile “başkası” arasında ortaklık imkanı demektir... Böyle bir hakikat temeli olmasa lisân olmaz...” (SM, Dil ve Anlayış)

“Kainat bir dil”; neyin dili?.. “İnsan keyfiyeti oluştan önce”, “eşya ve hadiseler karşısında takınılan tavır olan ahlak”?..

Bir yönü ile “benzersiz” ve “kendini bilmez” olan her birimizin karşılıklı ilişkilerinden ibaret olan hayat; bir tür “toslamalar curcunası”, bir “trafik kazaları platformu” mu?.. Bu, olması gereken, kabullenmek zorunda olduğumuz bir araz mı?

Strese Yol Açan Olayların Özellikleri

“Stres oluşturan durum devam ederse, kronik bir uyum sağlama girişiminde bulunduğumuz sürece, farklı içsel tepkiler gerçekleşir...”

Belki zenginleştirilebilir ama biz şimdilik yeterli bulduğumuz, “Psikolojiye Giriş” adlı kitabın tesbitlerini kısmen modifiye ederek takip edelim.

Denetlenebilirlik; bir olayın denetlenebilirliği ne kadar düşükse strese yol açma ihtimali o kadar yüksektir. Bunun ölçüsü de değişiktir; bir yakınınızın ölmesinden, özür dilediğiniz bir arkadaşınızın bunu reddetmesine kadar geniş bir yelpaze. (Ama hangisinin daha çok strese yol açacağı kişiye, kişiler arası ilişkinin mânâsına bakar. Burada kişiler arası ilişkilerin “iç” değerlendirmeleri ile sosyal rollerinin cemiyet içerisindeki mânâlarının fert açısından kabul edilebilirlik derecesi denetlenebilirliği etkileyen hususların içerisine girer.)

Kronik denetlenememe, tahmin edilememe durumlarının sonuçları hakkında neler söylenebilir? Buna rağmen hayat akıp gitmektedir!..

Tahmin edilebilirlik; strese yol açacak olayın gerçekleşeceğini tahmin edebilmenin -kişi olayı denetleyemese bile- tabiî olarak stresin şiddetini azalttığı gözlenmiştir. (Hayvan deneylerinde, hayvanların tahmin edilebilir şokları tercih ettikleri gözlenmiştir.)

İnsanlardaki davranışlar da böyle olmuş. İnsanlar bu durumda hissî olarak daha az sıkıntı duyduklarını, daha az uyarıldıklarını söylemişlerdir.

Bu sonuçların açıklamasında; tahmin edilebilir şokun hazırlık safhasına imkan tanıması, hazırlık safhası güvenlikli bir dönemi, gevşemeyi, bir şekilde bir planla karşılık verebilmeyi sağlar...

Sınırlarımızı zorlamak; bazı olaylar denetlenebilir yahut tahmin edilebilir olsalar da strese yol açabilirler. Çünkü bizi yeteneklerimizin sınırına iterler ve kendimize ilişkin görüşlerimizi kökünden sarsarlar.

Bu durum aslında kendimizi tanımamız ve hayatımız hakkında önemli kararlar alma, değişiklikler yapmamıza yol açar.

“Olumlu olaylar çoğu kez uyum gerektirse ve strese yol açıcı olsa da, çoğu araştırma olumsuz olayların psikolojik ve fizikî sağlığımız üzerinde olumlu olaylardan çok daha büyük bir etkiye yol açtığını gösterir... Bu tür olayların bir meydan okuma olarak görülmesini etkileyen ferdî özellikler vardır...”

Dahilî çatışmalar; stres şuurlu yahut şuur dışı olabilen çözümlenmemiş çatışmalar gibi dahilî süreçlerle de ilgili olabilir.

Çatışma; birbiriyle bağdaşmayan yahut karşılıklı olarak birbirini dışlayan hedefler yahut eylem çizgileri arasında seçim yapmak gerektiği zaman gerçekleşir...

Öfke ve saldırganlık; stresin yol açtığı genel bir tepkide saldırganlığa yol açabilen öfkedir. “Engellenme-saldırganlık” varsayımı ekseninde; bir kişinin hedefe ulaşma çabası ne zaman engellense bir saldırganlık dürtüsünün ortaya çıktığını, bunun da davranışı engellemeye yol açan nesne yahut kişiyi incitecek şekilde güdülediğini varsayar.

Araştırmalar saldırganlığın engellenmeye kaçınılmaz bir tepki olmadığını gösterirken, saldırganlığın bu tepkilerden biri olduğu açıktır.

Engellenme kaynağına doğrudan saldırganlık her zaman mümkün yahut uygun değildir. Zaman zaman kaynak belirsizdir, yahut fizikî varlığı yoktur. Kişi neye saldıracağını bilmez ancak öfke duyar ve bu duyguları aktaracak bir nesne arar. Engellenmeden duyulan şahsî sorumluluk zaman zaman öylesine güçlüdür ki saldırı tehlikeli olacaktır. Şartlar engellenme nedeniyle ortaya çıkan saldırganlığı engellediği zaman saldırganlık yer değiştirebilir. Saldırganlık eylemi düş kırıklığının gerçek nedeninden çok masum bir kişiye yahut nesneye yönelebilir.

“Bilişsel” bozukluk; insanlar ciddi stres nedenleriyle karşılaştıklarında gerçek bir “bilişsel” bozukluk da gösterebilirler. Yoğunlaşmakta ve düşüncelerini mantıkî biçimde örgütlemekte zorluk çekerler. Kolayca saptırılabilirler. Sonuç olarak görevlerdeki, özellikle karmaşık görevlerdeki performansları kötüleşme eğilimi gösterir.

Yüksek hissî uyarılma seviyeleri zihnin işleyişine etki edebilir.

Bir stres nedeninden dolayı ne kadar endişeli, öfkeli yahut depresyon içinde olursak, “bilişsel” bozukluk yaşama ihtimalimiz de o kadar artar.

“Bilişsel” bozukluk, bir stres nedeniyle karşılaştığımızda aklımızdan geçen düşüncelerin sapmasından da kaynaklanabilir... Muhtemel eylem kaynakları üzerinde düşüncelere dalarız, eylemlerimizin sonuçları hakkında endişeleniriz ve duruma başarıyla el koyamadığımız için kendimizi suçlarız.

“Bilişsel” bozukluk insanları stresli dönemlerde düşünceye saplanıp kalmak şeklinde, davranış kalıplarına katı bir biçimde bağlanmaya da yöneltebilir.

Bazı insanlar duruma uygun olmayan, eski, çocuksu davranışlara başvururlar. Tedbirli kişi daha tedbirli hale gelebilir ve tamamen pes edebilir. Bu arada saldırgan kişi denetimi kaybedebilir ve amaçsız biçimde her yönde saldırıya geçebilir.

Strese psikolojik tepkiler; neşeden anksiyeteye, öfkeden düş kırıklığına ve depresyona kadar değişen hissî tepkilere yol açar

Anksiyete; bir stres nedenine karşı en genel tepkidir. Anksiyete derken; çeşitli derecelerde yaşanılan “üzüntü”, “kuruntu”, “gerilim” ve “korku” gibi terimlerle ifade edilen, hoş olmayan duyguları kast ediyoruz.

***

İnsan şuurunun “kendi oluş”u sürecinin maksatlılığına münasip dış ortamın olmamasına bağlı geliştiğine inandığım bir çok rahatsızlık, duygu durum bozuklukları, depresyon ve çeşitleri, bunların yanında anksiyete, stres vs geniş bir yelpazeyi oluşturmaktadırlar. Normal ile patoloji arasındaki çizginin flû olması vesilesi ile –diyelim- hastalık tariflerinin her birimizi “ısıran” bir yönü var. Normalin her kabarması –öyle yahut böyle- çeşitliliği içerisinde patoloji tariflerine vesile oluyor.. Olması gerekenin olmaması-olamaması... Kişinin eşya ve hadiseler karşısında rahat olamaması... Eşya ve hadiseleri tanıdık, aşina bulamaması, manalandıramaması... Kendini “anlayacak” muhatap bulamaması... Ortak “dil”in olmaması... “Varoluş cehdinin” azmi, arzusu, telâşesi, “tabiî mecburiyeti”, görevi, enerjisi, yaratılış gayesine erme, “ne olacaksam olayım...”ın sıkışma, tıkanma safhaları imiş gibi geliyor: Kelebeğin cama çarpıp durması... Bu şekilde “öğrendiği” ve hazmedemediği hayat, hayatı. Hepsinin “öğrenilmiş çaresizlik” durumları şeklinde; stres, anksiyete, depresyon, bir çok rahatsızlığın aynı kök-merkezden, vasattan, temelden kaynaklandığını düşünüyorum; olması gerekenin olmaması, olamaması, suyun yatağını bulamaması, “ördek yavrusunun suyunu...”

***

Hasta, poliklinik, doktor, reçete!... Bahis uzun idrak kısır...

Mevla görelim neyler...

NOT: "STRES VE TEPKİLER" ve "ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK" makalelerindeki iktibaslar için kaynakça:

1. CURRENT PSİKİYATRİ -Tanı ve Tedavi-; Michael H. Ebert, Peter T. Loosen, Barry Nurcombe; Güneş Kitabevi, 2003, Çeviri editörleri: Sunar Birsöz, Taha Karaman.

2. PSİKOLOJİYE GİRİŞ -Rita L. Atkinson, Richard C. Atkinson, Edward E. Smith, Dary J. Bem, Susan Nolen-Hoeksema, Arkadaş Yayınları, Çeviri: Yavuz Alogan, 2002, 2. Baskı.

http://www.drfatihdamla.up.to/

setstats 1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder