22 Ekim 2010 Cuma

Zaman Üzerine Metinler: Unutmanın Doğası ve Döngüsel Zaman


Birinci Yanılgı: Zaman Çizgiseldir

Zaman çizgisel bir düzleme sahip olsaydı, onun üzerinde dümdüz gittikçe tüm geçmişi geride bırakmamız ve sonra da afiyetle o yolun sonundan aşağı, zamansızlığa düşmemiz gerekirdi. Ama düşemiyoruz. Yani evet, bazıları ahmakça düşüyordur. Hatta "ne kadar uzaklaşırsam o kadar çabuk geçer" diye düşünüp zaman aşımı diye bir şeyden medet umanlar bile olabilir. Ancak işe yaradığını düşündüğümüz bu kavram aslında bir yanılsamadan ibarettir.

Yaşadığımız sıkıntının zamanla bize önemsiz görünmesi, o derdin gerçekte de önemsiz olmasından ve değer yargılarımızın onu iptidaileştirmesinden kaynaklanır. Bizlerse yaralarımızın iyileşmesini zamana bağlar ve onun herşeyin ilacı olduğuna inanmayı tercih ederiz. Çünkü bize onca acı çektiren şeyin aslında pek de önemli bir dert olmadığını kabullenmektense zamanı tedavimize paravan kılmayı yeğleriz. Oysa ki zamanın değil, algılarımızın değişmesi bizi kurtarır. Algı; duygu ve düşünce dünyamızı hizaya sokan, bir şeyi bizim için önemli ya da önemsiz kılan yegane etmendir.

Bu noktada bir hatırlatma yapmak isterim: Bu yazıda zaman kavramı ile ilişkilendireceğimiz eylem 'unutma' eylemidir. Hissettiği acıyı muhafaza eden ve onu kaydadeğer bulan insanın, tıpkı suyun varlığını kanıksamış ve kendi benliğinin parçası haline getirmiş bir balık gibi, kendi üzgünlüğünün içinde yaşamayı öğrenmesi hali insanın bir başka yeteneğine işaret etmekte olduğundan, ileriki yazılarda ele alınacak ve -bir de tüyo vereyim- kutsanacaktır.

İnsan dinamik bir varlıktır, bu onun hem zaafı hem de yeteneği sayılabilir. Zaman geçtikçe eski sıkıntıların yerini yenisi alır ve meşguliyetler değişir. Acısını çekmeye değer bulduğumuz imtihanlar yer değiştirebilir. Bütün denklem bunun üzerine kurulmuştur, insan algısı hangi acıyı ön sıralara yerleştirirse onun ıstırabı duyulur.

Zamansa bırakın unutmaya yardımcı olmayı, yaşanmış tüm hadiseleri hafızasında saklayan ve hiçbirinin silinmesine izin vermeyen, kapalı bir fanus gibidir. Zira nefes aldığımız sürece eteğimizin dibinden ayrılmayacağını idrak ettiğimiz, bizimle var olan ve biz yok olana dek de varlığını sürdürecek olan zaman mefhumu, tam da fani olmaktan ötürü ondan asla kurtulamayacağımızı gösterir. Böylece zaman, geride kaldıkça siliniverecek tüm o duygu ve düşünceler ihtimalini ortadan kaldırıp çizgisel değil, bilakis döngüsel olduğunu, biz fanilere kanıtlar. (Bu ayrım aşağıdaki çizimle ayrıntılandırılmıştır.)





Onun döngüselliği, bir daire içerisinde her türlü zaman birimini barındırdığı anlamına gelir. Bu durumda, ne geçmiş geçmişte kalmıştır, ne de gelecek bizden çok uzaklarda saltanat sürmektedir. İçiçe geçen dün-bugün ve yarın kavramları, sandığımız gibi birbirinden kopuk parçalar halinde bulunmayıp, "ömrün herhangi bir günü" olma paydasında birleşirler.

Bu her ne kadar insan hayatı için meşakkat yaratan bir durum gibi görünse de, kendi içinde pek çok avantajı da barındırır. Böylece, örneğin dün gördüğünüz bir güzellik siz onu unutmayı istemediğiniz müddetçe tazeliğini korur. Yahut bundan seksen sene önce yaşanmış bir hatırayı daha dünmüş gibi hatırlayabilir, bahşedilmiş bir ânın yeniden yaşanmasının mümkünlüğünü düşleyebilirsiniz. Bugün hissettiğiniz bir acıyı döngünün gerisine iterek, dairenin geçmişte kalan bölmesine emaneten bırakabilir, geleceğe dair bir zaman parçasının izlerini bugünden hissedebilirsiniz.

Zaman içerisinde zihinsel yolculuk yapabilme fırsatı tanıyan bu nitelik, her ne kadar soyut bir imkan vadediyor olsa da, temel kavramımız olan zamanın sonsuz bir soyutluğa sahip olması buna sebeptir. Kendisi somut olmayan bir mefhumun imkanları da somut/maddesel olmayacaktır.

Zaman ve unutmak kavramları arasında ilişki kurarken, bahsettiğimiz bu döngüselliği algılamak öncelik taşır. Bunun dışında, kendisinden bir türlü aşağıya düşemediğimiz, sürekli işleyen, ilerimizde, gerimizde, yahut herhangi bir yerimizde asılı kalmaya devam eden dünyevi zaman, bu anlamda sanıldığı gibi unutmaya yarayan bir ilaç, kat'a değildir. Unutmanın insan varlığı için ne ifade ettiği ve gerekli bir eylem olup olmadığı ise başka bir yazının konusudur.

Alıntıdır; http://kristensenn.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder